11 Eyl 2014

ANNE-BABALAR VE ADAYLAR BU YAZIYI MUTLAKA OKUYUN !!

Ben zaten normalde de hemen ağlayan,göz yaşı hali hazırda bekleyen bir insandım ama bu annelikten sonra iyice arttı.Hele ki çocuklarla ilgili bir şey olunca daha fazla etkileniyorum.İşte bu aşağıdaki yazı da beni çok etkiledi,içim titredi.
Çocukların bizden istediği aslında ne kadar da basit!Ah bir anlayabilsek!!!

- “Bir insanın anavatanı çocukluğudur.
- Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur.
- Bir annenin, bir babanın en önemli görevi,
çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.”




İSTERSE, BEŞ YIL SINIFTA KALSIN…


• Yeter ki:
1- Duygu dünyası, iç dinamikleri zedelenmesin,
2- Ailesine karşı “aidiyet” hissi yara almasın…
• Çok değil; 10 gün içinde gerçekleşen mucize şöyle gelişmiştir:
“- Hayrola, neden elimi öpmek istedin?
- Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinizi katıldım…hayatım değişti.
- O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size,
teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.
• O seminerin bitişine doğru dediniz ki:
- “Bir insanın anavatanı çocukluğudur.
- Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur.
- Bir annenin, bir babanın en önemli görevi,
çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.”
- Dokuz yaşındaki oğlum;
- Ben işten eve gelince beni görmemeye,
benden kaçmaya çalışıyordu…
- Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?
• Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum:
- “Oğlum bugün ödevini yaptın mı?
- ” Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor,
daha da sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, “cık” sesini çıkarıyordu.
- Kızıyordum, söyleniyordum, “Niye yapmıyorsun ödevini!” diyordum.
- Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu.
- Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.
• - Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım:
- “Ben ne biçim babayım,” diye kendime sordum.
- Seminer için geldiğim İstanbul’dan çalışma yerim olan Kayseri’ye gidinceye kadar düşündüm;
- Otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım:
• Diyelim ki:
- Bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın,
ama doya doya çocukluğunu yaşasın…
• Kararımı uygulamaya koydum…
• Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, çocuğumla beraber sokağa çıktık.
- Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar;
- Birlikte sokakta oyun oynadık.
- Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık.
- Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık.
- Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve,
o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım.
• Her gün, her gün, her gün oynadım.
• Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba,
bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu:
- Bana döndü ve dedi ki:
- Baba ya, ben seni çok seviyorum.
• Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım.
• Çünkü farkına vardım ki,
- Şimdiye kadar beni sevdiğini bana hiç söylememişti.
- Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim;
- Belki ömür boyu söylemeyecekti.
- “Ne büyük tehlike!” diye düşündüm.
- Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım…
• Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen:
- “Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. - Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun.
- Ödevlerine ilgi gösterin,
- Sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin.
- Ödevlerini doğru dürüst yapsın,” demişti…
- O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum…
• Yeni veli toplantısına gittim.
-Sıralanın en arkasına geçtim, ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye.
- Mahcup olacağımı düşünüyordum.
- Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum.
- En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler.
* Sıra bende!
* Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi:
- Siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi.
- Hiç cevap vermedim, önüme baktım.
- Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi.
- “Çok mu kötü hocam?” diye sordum.
- Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi.
- “Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor,
ödevleri iyileşti,
tam istediğim öğrenci oldu.
- Ne yaptınız bu çocuğa siz?”
• Hocam biliyor musunuz:
- Öğretmenin karşısında ağlamaya başladım…”



 Sn.Prof.Dr.Doğan Cüceloğlu hocanın yazısından düzenlenmiştir.


                                                                                                             YAŞAR KURU

3 yorum:

  1. çok doğru bir yazı bu hocanın öğretileri çok iyidir zaten..

    YanıtlaSil
  2. benim gibi birinin çocuğu da 'anne yeter artık oynamayalım ya' der herhalde. Şaka bir yana iyi ya da kötü her duygu, düşünce, korku vs. hep çocuklukta kazanılıyor. Hamur gibiler ne şekil verirsen ona göre şekilleniyorlar. Özellikle de bu hamuru sevgiyle yoğurursak dadından yinmez:))

    YanıtlaSil
  3. demez demez merak etme onlar 7/24 oyun olarak programlanmış Mevlam tarafından:)Bizimki ağlayınca koş yakalıcam diyorum gözünde yaşla bi yandan da koştura koştura kaçıyor:):)

    YanıtlaSil

Çok kıymetli yorumlarınızı alalım:)))